Biz farklıyız. Çünkü biz ERBAALIYIZ...

Siz Hala Bu Türküye Oynuyor musunuz?

Türkülerimiz mirastır bize zengin kültürümüzden. Her ezgisinde farklı bir güzellik olduğu gibi, her sözünde de ayrı bir anlam taşır türküler. Yaşanarak yazılmıştır her kelimesi ayrı ayrı..

Bazı türküler sevinci, neşeyi, mutluluğu anlatırken, bazıları da acıyı, kederi, hasreti, üzüntüyü anlatır. Ama hepsinin bir ortak noktası var ki o da Anadolu'nun toprakları üzerinde yaşanılmış olmasıdır.

Neler yaşandığını, nasıl doğduğunu bilmeden ağızdan ağıza, kulaktan kulağa aktardığımız bu türküler bazen sevdiklerimize bir çiçek, bazen de yalnızlığımızda bir ses olmuştur. Bu topraklar üzerinde yaşanmış hasreti, acıyı, hüznü, kederi anlatan binlerce türküden birisi var ki; birçoğumuz bu türküyü neşeyle, hatta oynayarak söylüyor ve dinliyoruz! Hepimizin bildiği, Tokat'ımıza ait türkümüzün hikayesini okuduktan sonra bakalım oynayacak mıyız, ağlayacak mıyız? Tokat bir dağ içindeyken Gülü bardağ içindeyken Yüzü kaleye bakan ahşap evlerden birinin şenliğiydi Hediye.

Başı Tokat yazmalı, narin, küçük bir kızdı. Tokat eşraflarından kendi halinde bir ailenin evdeki tek çocuğuydu. Tahtaoba köyünden saygın bir ailenin oğlu Hüseyin görmüş Hediye'yi. Görmüşler sevmişler birbirlerini. Ağa oğlu Hüseyin'e Allah'ın emriyle istemişler Hediye'yi. ‘'Yaşı küçük'' demiş annesi. Söz verelim, bekleyelim. Gül yanaklı Hediye bu yaz gelinimiz olur demişler.

Vermişler Hediye'nin sözünü Tahtaoba köyü ağasının oğlu Hüseyin'e. Koçlar kurban etmişler. Hüseyin, endazesi on yedi kuruşa mor kadifeden fistanlık kumaş aldı hediye' ye. İpek bürüğe bürüdüler genç kızı. Bütün köylü oynadı Hediyenin nişan gecesinde.

Kış için hazırlıklar yapıldı, eksikler giderildi. Bu arada Hediye yoldan geçen herkese ‘'belki Hüseyin geçiyordur''diye.

Bahar geldiğinde ise ortalığa kötü bir haber yayılmıştı. Hicri takvime göre bin üç yüz on beş doğumlu, yaşı on sekize gelmiş gençleri savaşa çağırıyorlardı. Yurdun her yerinden gençleri, aileleri ve sevenleri etkilemişti bu haber. Geride kalan kalbi kırık sözlü nişanlılar içlerindeki yangını türkü yaptılar, yiğitlerin arkasından ağlayarak söylediler:

Hey on beşli, on beşli
Tokat yolları taşlı
On beşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı

Tahtaoba köyünden Hüseyin'i de çağırmışlardı bölüğe. Diğer gençler gibi o da seferberlik emriyle çağrılmıştı. Önce sözlüsünün yanına gitti Hüseyin. Giderken de Hediye'ye ‘'Vatan borcunu ödeme zamanı, sağlıcakla kalın. Dua edin çocuklarınız için. Döner gelirsem sözümdeyim, çifte davullar çaldıracağım'' diyerek helallik istedi.

Gidiyom gidemiyom
Seni terk edemiyom
Sevdiğim pek küçük
Koyup da gidemiyom

Boynunu büküp asker yolu bekleyen bir sürü genç kızdan birisiydi artık Hediye. Günleri saya saya her gece dua ederek bir haber alma ümidiyle geçirdi mevsimleri. Dağlar karla kaplandı önce, sonra kuru ağaçlar yeşerdi. Birer birer köylere kara haberler gelmeye başladı. Analar, babalar, evliler, sözlüler gözyaşlarıyla kapılarda beklediler.

Memlekette ateş düşmedik ev kalmadı.
Eli yüreğinde uyandı her sabah Hediye.
Çok mu uzaktı bu yemen dedikleri yer?
Şu çıplak dağların ardında gitse bulur muydu Hüseyin'i?
Seneler geçti yüzlerinde derin izler bırakarak..
Hediye'nin anasıyla babası yanlarına çağırdı kızlarını. Utana sıkıla açtılar korkularını ona.

‘'-Kızım bilirim beklediğin var ama işte seneler geçti. Dört kış, dört yaz bitti bir haber yok Hüseyin'den. Kim gitti de geri geldi ki Yemen denilen ilden? Askerden hayır haber beklemenin faydası yok. Biz artık yaşlandık sana sahip çıkamayız. Yazma ustası Emin Efendi zengin bir tüccardır. Oğlu uşağı yok, koca evde bir sen olacak. Biz gitmenden yanayız git evini ocağını kur. Dönüp dönmeyeceği bilinmeyen bir yavukluyu beklemekle olmaz.''

Bahtsız hediye ağlaya ağlaya parmağındaki söz yüzüğünü çıkardı. Ana babasının isteğine olmaz diyecek kız yoktu ya o zamanlar, kötü yazgısını kabullenip oturdu hediye. Birkaç hafta sonra altmış yaşına gelmiş Emin Efendi'yle nikahladılar onu. Son güne kadar Hüseyin'in döndü haberini alma ümidiyle bekledi hediye. Türküler mırıldanıp pencere önlerinde ağladı.

Gidiyom işte ben de
Bir arzum kaldı sen de
Ayva oldum sarardım
Din iman yok mu sende

Yüzünü birkaç kez görüp yüreğine kazıdığı Hüseyin'in yasını tutmasına fırsat olmadan, gelin olup Emin Efendi'nin evine girdi.

Önceki çocuklarının hepsinin şehitlik haberi gelmiş çeşitli cephelerden Emin Efendi'nin. Değil Hediye kızın güzelliği dünyayı armağan etseler içinde ölen yaşama sevinci dirilesi değildi. Hediye kız bu yaşlı adamın evinde çiçekleri dökülmüş ağaç gibi mahzun ve kederli kadın olup çıkıverdi.

‘'Hayalde gör, düşte gör hele bir düş de gör'' demiş eskiler. İnsanın işi bir kez ters gitmeye görsün, nasıl da yağar başına belalar yağmur misali. Yaşlı da olsa kadrini kıymetini bilen, namusuna sahip çıkan Emin Efendi'yi alıp götürdü Azrail çok geçmeden. Daha evleneli bir yıl olmadan dul kaldı Hediye.

Ölüm acısı geçip yasını unutmadan yalnızlıkla baş başa kaldı Hediye. Kocasından kalan malla mülkle geçinip giderdi Hediye.
Ne Haktan, ne kimseden korkusu kalmamış çeteler koymadı Hediye'yi yasıyla baş başa. Şehrin kıyısında kocaman bir konakta tek başına yaşayan bu genç kadında çok para olmalıydı. Hem kimsesi de yok. Koruyanı sahip çıkanı bulunmayan Hediye'nin malına mülküne el koymak kolaydı. Nitekim öyle de oldu. Kaçırdılar Hediye'yi evini ocağını ele geçirdiler. Zaman sonra bıraktılar Hediye'yi. Üstü başı yırtılmış ağlayan biçare kadının başına toplanıp konuştular da biri el uzatıp ‘'kalk'' demedi.

Tokat yolu kaldırım
Düştüm beni kaldırın
Sevdiğim uğruna
Vurun beni öldürün
Ölüm olmayınca olmuyor işte.
Seferberliğe giden de geri gelirmiş demek.

Bekledi Hüseyin birilerinin Hediye'den bahsetmesini. Ne anası ne bacısı adını ağzına anmadı gelinlerinin. Dayanamadı Hüseyin töreyi bozup sordu sonunda.
-Ana, Hediye'm nasıl?
Gözlerini oğlundan kaçırıp başını iki yana salladı anası.
-Hediye'yi sorma oğul. Kız kısmı bunca sene durur mu?
Uçurdular yuvadan, alıcı kuşlar kaptı onu.
Sabah Tokat'a geldi Hüseyin. Hediye'nin evinin önüne geldi. Kapısını çaldı, içeride ses soluk yok!
-Karşı evin önünde kendisini seyreden bir adama sordu
Evdekiler nerede?
-O evdekiler buradan ayrılalı çok oluyor.
-Nereye gittiler ki?
-Geyras'ta bir çiftliğe...
-Ya Hediye?
-Hediye'ye ne olduğunu bilmeyen mi var Tokat'ta. Evlendirdiler Hediye'yi sonra da kaçırdılar. Hediye de alıp başını gitti buralardan. Dedikoduya dayanamadı dediler. Hatta giderken söylediği mani kızların dilinde.
Gidiyom elinizden
Kurtulam dilinizden
Yeşil baş ördek olsam
Su içmem gölünüzden

Can alıcı kurşunlara uğradığında bu kadar yıkılmamıştı Hüseyin. Eli ayağı kesiliverirmiş insanın, yıldırım çarpmışçasına yanarmış demek.

-Ah dönmez olaydım sılaya. Başımın üzerinde vızıldayan kurşunlardan biri yüreğimi parçalasaydı keşke, diye inledi.

Aslan yarim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi on yediye
Az mı geldi gönderdiğim hediye

Bundan sonra Hüseyin'e bahtsız yiğit dediler. Aldı başını gitti Hüseyin. Hediye gibi onun da nereye gittiğini bilen çıkmadı..

O gün bu gündür derler ki;
Tokat bir dağ içinde
Gülü bardağ içinde
Tokat'tan yar sevenin
Yüreği yağ içinde...

Yeni yorum ekle